23-24 Nisan’ın Önemi




25/04/2019





23-24 Nisan’ın Önemi


Çok önemli bir haftayı geçirdiğimiz bugünlerde, hem 23 Nisan, hem de 24 Nisanın anlamını ve önemini bir kere daha hatırlayalım.

Tarih yaşanıldığı önemli günde değil, geçtiği günlerde izlerini bırakır. Bazı olaylar bizleri, büyük devinimlere, toplu değişimlere, gelişmelere ve farkındalıklara yönlendirir. Dünyada tarihin akışını değiştiren 3 büyük olay, dünya tarihine farklı açılardan bakmaya, farklı düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan ilki Fransız İhtilalidir. Önce Fransa’da, sonra Avrupa’da, daha sonra dünyada milliyetçilik duyguları baskın çıkarak, hayatta sosyal, fikri ve ekonomik konulara verilen değerlerin değişimine neden olmuştur. İkinci devinim ise, İngiltere’deki sanayi devrimi ile tarımdaki ve avcılıktaki insan gücünden, insan ve makine gücüne geçiş, işçi hakları; sosyal sınıftaki burjuva-köylü sınıfından, ekonomik gelire göre değerlendirilen zengin-fakir sınıfına geçiş yapışmış, sanayi üretimi değer kazanmıştır. Üçüncü devinim ise emperyalizme, sömürgeye mazlumların baş kaldırmasıdır. Sanayi devrimi ile gelişen ülkelerin gelişmemiş ülkelerin topraklarını ekonomik ve siyasal egemenlik altına alıp, sömürdüğü, istila ettiği dönemde, güçsüz olan ülkelerin, güçlü ülkelerin karşısında durmaktan çekindiği, korktuğu dönemde Çanakkale Savaşı ile emperyalizme ilk baş kaldırıldığı gündür ki; bunu dünyada gerçekleştiren Albay Mustafa Kemal idi.

23 Nisan 1920’den önce 24 Nisan 1915’e gitmekte yarar var. Aslında halkın ilk öğrenmesi gereken konudur; tarih… Tarihe bakarak, o tarihten ders alarak ve doğru bilgilenme sonucunda; haklı olduğunuz zaman da savunma görevinizi yerine getirmekle olur. Bunun için tarafsız olup; Ermenistan’ın ilk başkanı Taşnaksutyun Partisinin tarihi yazıtlarına da bakarak, yani tarafsız değerlendiriyoruz. Doğuyu paylaşma projeleri ile bizi içeriden bölmek isteyen emperyalistlerin projesinden başka bir şey değildi. 1800 lü yılların başında bize karşı kışkırtılmaya başlayan Sırplar, Hırvatlar, Yunanlılar, Bulgarlardan, Rumlardan sonra sıra Ermenilere gelmişti. Osmanlı Devleti’nin ardı ardına Trablusgarp, I. ve II. Balkan Harbi, I.Dünya Savaşı ile uğraşılırken, bizden toprak almak isteyenler; etnik grupları kışkırtanlar emperyalistlerdi. 1880-1890 yılları arasında Taşnakizmin kurucusu olan Artsruni ile böyle bir Doğu Sorunu ortaya çıkarıldı. O güne kadar kız alıp verilen, birbiriyle içiçe geçmiş 2 halkı, birbirine düşürme zamanı gelmişti. Rusya zaten sıcak denizlere inmek istiyor; İngiltere ve Fransa ise fırsat kolluyordu... Ermeniler gözyaşı ve kılıç olmak üzere 2 strateji geliştiriyorlardı. Göz yaşı ile acıtasyon yani diplomatik hareketleri, kılıç ile çeteler kurma ve ayaklanmaları gerçekleştiriyorlardı. Dünya çapında ses getiren iki olay arka arkaya olmuştu. 26 militanla yapılan baskınla Osmanlı Bankasında 150 kişinin rehin alılıp,4 ü öldürüldü ve Samatya’daki askeri barakaların bombalanması… Bunları yapanlar Ermeniler, Fransız gemisi Marsilya’ya götürülüp; tutuklandıktan, kısa bir süre sonra Türkiye’ye tekrar getirildiler. I. Dünya Savaşı döneminde, Taşnaksutyun Partisinin, Osmanlı Devletinin karşısında yer alıp, fiili olarak düşmana destek vermesi ile Taşnakların ve Hınçakların etkisinde kalan Ermenilerin 1915 yılında Sevk ve İsyan Kanunu çıkarılmasına yani tehcir kararının alınmasına neden oldu. Tabi aynı dönemde 7 düvele karşı, Çanakkale Savaşı’nın devam ettiğini de hatırlayalım. 200 kişilik tecrit gruplarına 12 jandarma verilmiş olup; Şam’a gönderilen Ermenilerin, yemeklerinin kalmaması durumunda, jandarmanın yemeğinin Ermenilere verilmesi emri ile... 1918 yılında sona eren I. Dünya Savaşından sonra da, isteyen Ermenilerin geri dönüş hakkının yanı sıra, mülklerinin verilip, geliş ücretlerinin de devlet tarafından karşılanması taahhüttü ile… Zaten Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin kitabı da bir itifrafnamedir… Soruyorum size; I. Dünya Savaşı devam ederken, hangi Ermeni; Taşnakları destekliyor, hangisi desteklemiyor diye tek tek araştırma, tutanak tutma zamanı mıydı? Ülkenin farklı yerlerinde patlamalar ve çatışmalar olurken, biz de kendimizi müdafaa ettik! Acaba başka bir ülkeye, dünya savaşı esnasında böyle bir şey yapılsa sürgün kararı mı, idam kararı mı alır? Sürgün gerçekleşirken ölenler mutlaka oldu. Çünkü günümüzdeki gibi uçakla gidemeyecekler! Tek bir sorum olacak. İngiltere’de, Fransa’da veya Almanya’da yaşayan Türkler, değil savaş döneminde, bugün bile o ülkeyi karıştırsa, ölümlere neden olsa; acaba bu ülkeler Türklere teşekkür mü ederdi? Biz katliam yapmadık; ülkemizi savunduk! Bunun için emperyalistler, konuyu etnik gösterip; bizi katliamcı ilan etmek için çok uğraştılar ama Perinçek İsviçre Davası adı verilen, Ermeni Soykırımı Yalanı davasını, dünyanın en önemli mahkemesi olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kazandık! Aynı tüm emperyalizme karşı kazandığımız; Kurtuluş Savaşı gibi…

Şimdi bir de 23 Nisana bakalım… Osmanlı Devleti’nin II. Viyana Kuşatmasından sonra sürekli toprak kaybetmeye başladığını, II. Abdülhamit döneminde, elindeki topraklarının üçte ikisini kaybettiğini, Vahdettin döneminde, emperyalist ülkelerin milliyetçilik adı altında birçok kişiyi kışkırttığını, ülkemizi kendi aralarında bölüştüklerini hepimiz biliyoruz. İşte öyle bir dönemde, kişilerin ayrışmayıp; birleştirildiği, dil, mezhep, etnik köken ayrımı yapmaksızın; bugüne kadar beraber yaşayan halkın, bugünden sonra da beraber yaşaması için yakılan ilk çoban ateşi idi; 23 Nisan... Yani Çanakkale’deki uyanışın sonrasında, Samsun’da, Havza’da, Amasya, Sivas’da, Erzurum’da bölgesel olarak halka hitap edildiği, bu bölgelerde yaşayan tüm vatanseverlerin aynı amaç için bir araya geldiği yerdir; Ankara… Bir olmanın, birlik olmanın, dirlik olmanın, ayrışmamanın; kısaca devlet olmanın ilk adımıdır; Ankara! Anadolu Müdafaa-i Hukuk, Rumeli Müdafaa-i Hukuk, Şark Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak gibi bölgesel korumadan, tüm ülkeyi müdafaa etmek için kamutayın doğup; Meclisi Mebusan’ı yani Büyük Millet Meclisi’ni kurulduğu ve başkent edildiği gündür;  23 Nisan 1920.

23 Nisan 1920 ilk kez Osmanlı Devletinden, Türkiye Cumhuriyeti oluşumuna harç atıldığı, Atatürk’ün ülkemizin başına seçimle getirildiği, ilk kamutayın kurulduğu gündür. Ülkenin kuzeyden Pontus devleti için Rumlar, kuzeydoğuda Ermeniler,  Ege’den Yunanlar ve İngilizler,  güneyde İtalyanlar,  güneydoğuda Fransızlar, Trakya’da (Çatalca’ya kadar) İngiliz ve Fransızlar, İstanbul’da Sevr’e onay vermiş Osmanlılar, bunu onaylatan İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan askerleri ile istila edildiği; o dönemde yakılmış çoban ateşidir! O dönem öyle bir dönem ki; ne para, ne yiyecek, ne giyecek, ne cephane, ne sağlıklı asker kalmış. İşte öyle aynı Çanakkale’de kaçan askere, ‘cephaneniz yoksa süngünüz var, ben size savaşmayı değil; ölmeyi emrediyorum’ diyen, Habib Sevuk’un dediği gibi ‘Ordu yok’ dediler; ‘yapılır’ dedi; ‘para yok” dediler; “bulunur” dedi; “düşman çok” dediler; “yenilir” diyebilen kişi idi Atatürk…

Atatürk’ün dediği gibi ‘uyuyan milletler ya ölür ya da köle olarak uyanır’ der: Kenya’nın başkanının da ‘Beyazlar Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim incilimiz, onların toprakları vardı”  sözü bunu doğrulamıyor mu? Hindistan’ın lideri Gandhi’nin Çanakkale Savaşı’ndan sonra ‘Mustafa Kemal İngilizleri yenen kadar, onları Tanrı zannediyorduk’ demesi ve daha sonra İngilizlere karşı müdafaaya geçmesi, 37 ülkede birçok şehirde, heykelinin olması, Finlandiyalıların ‘çok sıkışırsan Atatürk gibi düşün’ demesi Atatürk’ün dünyaya öncü olduğunu göstermiyor mu? Atatürk ölünce İtalyan radyosunun ‘Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın, büyüğünüz geliyor’ demesi, liderin liderinin geldiğini göstermez mi? New York gazetesinin yazdığı gibi, gelmiş geçmiş tüm devlet adamları arasında yapılan “siyasi büyüklük sıralamasında 377 lider arasında 1. olması bunu göstermiyor mu?


İşte tüm bunlar, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emperyalizme karşı mazlum milletlerin önderi olduğunu net bir şekilde gösteriyor! Atatürk’ün meclisin kararı ile meclis başkanı, başkumandan, daha sonra cumhurbaşkanı olmasının ilk günüdür; 23 Nisan 1920! Yani resmi olarak değil ama fiili olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Osmanlı Devleti’nin sona erişi ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete verildiği gündür; 23 Nisan! 99 yılımız hepimize kutlu olsun!

Ebru ÖZTÜRK
www.ebrununsozlugu.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Epilepsi hastaları ne engelli ne sağlıklı görülüyor

EPİLEPSİ HASTALARININ SÜRÜCÜ EHLİYETİ ALMALARI İLE İLGİLİ YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK İÇİN HAZIRLANMIŞ OLAN ÖNERİ TASLAĞI